16 Ocak 2015 Cuma

Kuru Kuru Temizlemek - Bölüm 4

KURU KURU TEMİZLEMEK
Bölüm 4: Shubama ve Bubama
Inspired by Hakan Kaçmaz - Obama ve Kardeşleri

Bekir Barrack Obama'ya anlamsız bir ifadeyle bakıyordu. Bekir'e göre gördüğü şey götü bantlı bir eşeğin kötü bir sokağın köşesinde esrar pazarlaması kadar absürttü. "Kemer sende mi?" dedi Bekir. "Türkçe biliyorsan kemerin nerede olduğunu söylersin." Obama Bekir'in yanına oturdu. Etrafta herhangi bir sandalye yoktu. Havada oturuyordu. "Sandalyeyi modellememişler abi." dedi Barrack Obama havada bacak bacak üstüne atarak. "Kemer bende değil. Ben de kemeri almaya gelmiştim. Biliyorsun Beyaz Saray'da sıçmak Ak-Saray'da sıçmaya benzemez. Taharet musluğuna benim de ihtiyacım var. Bir başkan olarak bu kirli ülkede götümü çok temiz tutmam gerekiyor." diyerek devam etti. Durakladı, gözlerini normalde Taharet Kemeri'nin olması gerektiği masaya dikti. "Yalakalarım en iyi muameleyi görmeliler. Kemerin Dörtleyici'nin eline geçmemiş olmasını umuyorum."
"Dörtleyici nedir?" dedi Bekir. Obama "Bağırarak söyleme bunu!" diyerek Bekir'e atıldı. "Dörtlülerini açıp saldırabilirler." dedi fısıldayarak. "Dörtleyici'nin babası Taharet Kemeri'nin tasarımcısıdır. Dörtleyici'nin gözü sürekli kemerdeydi. Babası pisuvarın önünde ölü bulundu, birkaç gün önce. Katilin Dörtleyici olduğunu tahmin ediyorum. Adamın pantolon fermuarına zehir koymuşlar. Fermuar herifin şeyine takılınca zehir vücuduna karışmış, yığılmış. Kemer ortalıkta yok. Dörtleyici de yok."
---------------------------------------------------
Shu'nun elleri kirliydi. Annesinin sesini duyuyordu. Musluk çalışmadı, sular kesilmişti. "Tüfek ellerini yıkamıştı anne!" dedi Shu, ağlamaklı bir şekilde. Tuvaletin parkeleri siyahlı beyazlı bir şekilde döşenmişti. Pek temiz değildi. Shu çok sık kıvırcık saçları olan on yaşında bir siyahi çocuktu. Gübre bulaşmış ellerini temizlemek için musluğu çevirmiş olmasına rağmen musluktan su gelmiyordu. "Tüfek ellerini Mississippi nehrinde yıkıyor. Sen de öyle yapsana!" diye sesleniyordu annesi. Shu "Yaaaa orada canavarlar var ama." tepkisi verdi çocukça. "Amir, saçma sapan konuşma. Tüfek de, Baraka da hala burada olduğuna göre."
"Bana o büyüyü yapmadınız!" dedi, ağlıyordu şimdi Shu. Annesi mutfaktan çıktı, tezgahın üstünden "Bama Fourleaf" yazan zarfı alarak açtı. "Faturalar." dedi adı Bama olan anne. Çocukları Amir Shu Bama, Tüfek Bu Bama ve Baraka O Bama hayatındaki en önemli varlıklarıydı onun için. Onları çok severdi fakat kızgın mizacından bu belli olmazdı. Shu aralarından en küçükleriydi, Bu ortanca olan, O ise en büyük çocuktu. Aralarında dörder yaş fark vardı. Derme çatma bir evde babasız yaşayan üç çocuk ve onların anneleri...
 ---------------------------------------------------
Obama şortunu sol eliyle silkeledi ve anılarını hatırlıyormuşçasına gülümsedi. Birden Bekir'i ittirdi ve şortundan ninja yıldızı çıkartıp fırlattı. "Dörtlüler!" İri yarı, kaslı ve dört tane kolu olan bir kaba sakallı adam sert bir taşla karşılık verdi buna. Obama adamın göbeğine sert bir tekme çaktı ve ninja yıldızını adamın alnına yapıştırdı. Ölmüştü. "Dörtlüleri açmışlar! Sana sessiz ol demiştim." dedi Obama. "Dörtleyici'nin gizli deneyleri sonucu yaratılmış dört kollu adamlar. Güneş gözlükleriyle dolaşan kısa saçlı sahil insanlarını parçalıyorlar ve yeniden yaratıyorlar." Cesedin göbeğini parmakladı ve kokladı. "Marmaris esansı kullanılmış." Sağ cebinden çıkardığı bıçağı ile cesedin göbeğini yardı ve içinden güneş gözlüğü çıkartarak inceledi. "Elektromanyetik bozuculu gözlükler. Şuradaki radyoyu bu ayı herif bozmuş olmalı." dedi Obama. Bekir kafası karışmış bir şekilde "Peki bu kaydedilen radyo yayınları kime ait?" dedi. Obama "Sürekli ses kaydı alıp duran bir adam var, Dörtleyici'ye çalışıyor. Nuri Alço'nun sesiydi o." şeklinde cevap verdi.
Birdenbire tapınağın tavanı yıkıldı ve bir adam aşağı düştü. Nuri Alço mavi takım elbisesiyle göründü, elindeki tam otomatik tüfeği Obama'ya uzattı.

DEVAM EDECEK

14 Ocak 2015 Çarşamba

Eşcinsel Hayat Döngüsü

Sabah 9-akşam 6 bir işte çalışan, işe Starfags bardağıyla giden Apple kullanıcısı olan Armud Bey günlerden birinde çok sıkılmıştı. İşe Audi ile giderken işlek bir yolda yaşlı bir teyzeye çarptı. Armud, korku içinde arabasından indiğinde teyzenin öldüğünü gördü. Armud Bey teyzeye yaklaştığı anda teyzenin cesedi canlanarak kendini yemeye başladı. Geriye teyzenin sadece kolu kalmıştı. Şoka giren Armud Bey GeyPhone'unu bile çıkaramadı. Etrafına bakındığında zombi polisler gördü. Polisler Armud Bey'i yakalamaya çalışıyordu. Armud Bey dehşet içinde elinde iş çantasıyla depar attı. Armud Bey koştukça yol daha da uzaklaşıyordu sanki. Ama o da ne? Yolun ortasından devasa bir kol çıktı. Bu kol, kendini yiyen teyze cesedinin kolunun ta kendisiydi. Kol Armud Bey'le konuşarak: "Nusr-et'in sahibini yedim. Seni de yiyeceğim." diyerek ortadan kayboldu. Armud Bey korkmuştu. Çok korkmuştu. O an kendi gözünü iş çantasından çıkardığı kaşe ile oyduktan sonra Armud Bey, eline geçen göz parçasını burun deliğine taktı. Diğer elindeki Starfags bardağı aniden parladı ve içinden bir cin çıktı. "Sana bir dilek hakkı veriyorum. Yalnız, istediğin dilek sadece üç gün geçerli olacak." dedi. Armud Bey "GeyPhone 7 istiyorum." dedi. Armud Bey'in eline GeyPhone 7 geldi. Ama telefonun arka planında ölen teyzenin fotoğrafı vardı. Telefonu fırlatıp kaçmaya başladı. O gün şehrin öteki ucunda, dar gelirli ailelerin bulunduğu sokağa düştü bu telefon. Bir çocuk bu telefonu bularak Starfags çalışanına sattı. Ertesi gün Starfags'ı soydular ve telefon şirketin patronuna geçti. Patron ise gece vakti sokaktaki fakir çocuk tarafından suikaste uğradı. Sokaktaki fakir çocuk telefonu geri aldıktan sonra ona bir araba çarptı. Çocuk ölmüştü. Bu çarpan arabanın sahibi, Starfags bardaklı Armud Bey'den başkası değildi.

2 Ocak 2015 Cuma

Ankaralı 2.Bölüm

Her şeyin ardında yatan büyük bir gerçek vardır. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Benim işim gerçekleri bulmak ve adaleti sağlamak. yirmi sekiz yaşındayım... otuzuma, iki yıl kaldı. Ankara'dayım ve dedektifim. Bu noktaya nasıl geldim ben de hatırlayamıyorum. Yardıma muhtaç birisi ıstırabını yardım ederek dindiriyor sanırım, eksiklerini dolaylı yollardan dindirmeye çalışmak gibi.

"Saat ikide her zamanki yerde."

Ortağım Selçuk'la her zamanki yer olan Kızılay AVM'nin önünde buluştuk. Ankara'da her zamanki yer genelde hep burasıdır. Selçuk'u uzaktan görüp yanına yaklaştım, tokalaştık. Selamlaşma faslından sonra başladı;

"Dün bir süpermarket daha soyuldu."
"Biliyorum. Herhangi bir şey var mı?"
"Yok. Adamımız profesyonel önceki dört süpermarkette olduğu gibi."
"Süpermarketlerin hepsi birbirinden farklı yerlerde. Sahiplerini sorguladık hiçbirinin birbirleriyle bir ortak noktası veya düşmanları yok. Adamımızın derdi süpermarketlerle."

O sırada garip, kaykaycı tipler gözüme çarptı. 7/24 bu meydanda kaykay sürmek, garip bir şekle sahip olmak, yüksek ego. Bu çocukların amacı ne? Hiç bir zaman öğrenemeyeceğim bir gizemdi bu.

"Orospu çocukları..."
"Nasıl abi?"
"Yok bir şey"