21 Aralık 2014 Pazar

Depresif Honolulu Sütlaç Metal

DEPRESİF HONOLULU SÜTLAÇ METAL
Part 1 of 2 (Yayın: 21 Aralık 2014)

Smoke on the Water'ın girişini çalabiliyordum. Gitarın dört tane notasında parmaklarım akarken kızların beni etkileyici bulmasını ummuştum. Onun yerine hemcinslerim yanağımı sıkmayı seçti. Gerçi benim kafam oldukça rahat, gösterişçiler olarak gerçekten samimi olan birine göre kız arkadaş bulmamız daha kolay. Sanırım elimizde tutmamız ise daha zor. Neyse, zaten olay kız arkadaşım var diyebilmek olduğu için gitarımla yardırmaya devam ediyordum. Şimdi de Stairway to Heaven'in girişini çalmaya başlamıştım. Led Zeppelin'i şöyle açıp dinlemedim hiç, Deep Purple'dan aptalca espriler yapacak kadar da ergenim. Biri var, sürekli kızıyor bana. Gösterişçi olduğumu iddia ediyor. Devamını çalamadığım için bıraktım gitarı. Asi olduğum için ders notlarım birlerle doluydu. İleride rastgele bir üniversitenin rastgele bir bölümünde okuyup oraya gerçekten girmek isteyen kişiyi yarım puanla elerken fazladan birkaç bira içecektim sadece. Hiçbir zaman başarılı bir müzisyen olamayacaktım, bateri dersim 4/4 ritim çalabilmemle birlikte yarım bırakılmış heveslerden biri haline gelecekti. 
Arkadaş ortamlarım da var tabii. Olmadığım biri gibi davranıyorum. Ortamda samimiyetini asla esirgemeyen arkadaşlarım da oluyordu -görev olarak gördüğüm ortam geliştirme eyleminin bir parçası olan herhangi birileri onlar- ve onları üzüp onlara üstün gelebilmek amacıyla yaşamadığımız anılar uyduruyorduk. Amacımıza ulaşıyorduk.
Böyle bir hayatın bana göre olmadığını anladığım günü anlatayım sizlere.
Evde ailem olmadığı bir gecede buzdolabını açtım, çok acıkmıştım. Buzdolabında fırın sütlaç vardı. Dayanamayıp yemeye başladım, dibine kadar sıyırdım, tamamen yedim. Geğirmeyi de unutmadım, ritmik ve notalı bir geğirmeydi. "Ha?" dedim. "Ne oluyor amına koyayım?" Kıçım açık yattım o gece. Rüyamda kızıl sakallı İsveçli dede gördüm. "Yeğen." dedi bana. "Yedi gün. Yedi gün boyunca Honolulu'da kalacaksın. Eğer evine bundan önce dönersen Major Sharp C'kerim." sözleriyle devam etti. Kızıl sakallı İsveçli dede kuvvetli bir ıslık çaldı, iki elinin başparmağını akbil şeklinde tutup ağzına sokarak var gücüyle üfledi. Islık sesi rüyanın hiçliğine ve o an nedense rüyamda kulağımı karıştırdığım çubuğa doğru yayıldı. Simsiyah bir köpek dedenin yanına geldi. "Bu köpek senin yol arkadaşın olacak. Kendisi Black Metal hayranı."
Kızıl sakallı dede tıraş bıçağı çıkartarak kendisini tıraş etmeye başladığı sırada uyanıverdim. Yanaklarıma bir yanma hissi yayıldı. "İnsan tıraş köpüğü kullanır, dedem benim." diye düşünmüştüm. "Anne ben çıkıyorum." dedim. Şarkı söyler gibi söylemiştim sanki. O anda bir şüpheye düştüm. "Göt." dedim. Olmadı. "Gööö-ööö-öö-ööt." diye söylendim. Gerçekten de ne dersem diyeyim şarkı olarak çıkıyordu ağzımdan sözler. Bunun hoş olup olmadığını anlamadım. Sesimin kötü olduğunu düşünürdüm. Kulaklıklarımı takıp Metallica'dan Master of Puppets dinledim. Tüm albümler telefona yüklüydü ama ben en çok bilinen şarkıları dinleyip gerisini boşveriyordum.Şarkıyı bağıra bağıra söylerken okulumun kapısından geçtim. "Hacı baksana!" diyen bir bağırtı duydum. Okul bahçesine çıkayım dedim tekrar, karşımda bir köpek vardı kuyruğunu sallayan. Simsiyahtı. Rüyamdaki köpeğin aynısıydı. Kafamı kaldırdığımda kendimi tropik ağaçların ve kumsalların ortasında buldum. Köpek ön bacağını kaldırıp kafasını kaşımaya başladı, sonra köpeğin patilerinin arasından bir sigara çıktı. Diğer ön bacağını da kaldırdı, onunla da kafasını kaşıdı, bir tane güneş gözlüğü çıkarıp taktı. "Hacı." dedi köpek. Köpek konuştu, evet. "Oğlum sen kimsin lan çekil ordan!" diye bağırdı köpek bana. Çekildim oradan ve köpeğin bir hacıyla konuştuğunu gördüm. Tespihini hızlıca çeken cübbeli Jordan Rudess ile karşılaştığımda dumura uğramıştım.


Part 2 of 2 (Yayın: 26 Aralık 2014)



Jordan Rudess ile beraber palmiye altındaki bir bankta oturduk. Cebinden keçiboynuzu çıkartarak emerken bir yandan da konuşmaya başladı. “Buraya seni dedem yolladı, değil mi?” dedi. “Alman gereken bir ders var.” Siyahlı köpek yanıma geldi. “Hacı sen de al bir sigara.” dedi köpek. Rudess “An-kara! Sigara içmediğimi biliyorsun.” diye kızdı köpeğe. “Abi sen metalci değil miydin ya?” dedim Jordan abiye. “Metalciyim. Vaktimi müziğe daha fazla ayırabilmek amacıyla sigara kullanmıyorum.” diye cevap verdi. “Bu cübbe Metalurji Derneği cübbesidir, tespih de derneğe ait, tespihi salladıkça dedemin topladığı ergenler buraya gelir. Bak dedemin köpeği An-kara’ya! O adam aslında Anıl Kara adında bir öğrenci. Senin işlediğin günahları zamanında işlediği için hayatının geri kalanını bu adada bir köpek olarak sürdürdü. Tövbe et ve Metalurji Derneği’ne katıl! Metale gönül ver.”

Sol cebinden krom vida attı. Vida kuma gömüldü. Kaşlarını sertçe çattı ve sesini yükseltti. “Tövbe et ETSturrrr!” diye bağırdı. “Eğer bu müziğe değer veriyorsan, bu dünyayı terk etmekten kaçınmalısın çocuk. Ve bir ara bir albümün tamamını dinlemeyi dene!” Öksürdü. “Annene ve babana boşuna para harcattığın yazık değil mi? Metal tişörtlerini yer bezi ettiğin yeter değil mi? Gitarda üç akor basmakta zorladığın utanç verici değil mi?” Rudess kaşlarını daha fazla çattı ve köpeğe sert bir tokat yapıştırdı.


Köpek yaklaşık iki metre kadar uzağa uçup sağ tarafına doğru yere serildikten sonra köpeğin yanına koştum. “An-kara!” diye bağırdım. “Black Metalci kankam benim. Seni daha yeni tanımıştım!”, gözyaşlarım akmaya başladı. Köpek kesik kesik konuşmaya başladı. “Anıl Kara değil benim adım. Buraya senin işlediğin günahlar dışında başka günahlarla geldim ben. Yaktım, yıktım, öldürdüm! Buradayım lan ben, ben Burzum!” Köpek yavaş yavaş insanlaşırken konuşmaya devam ediyordu. “Nam-ı diğer Varg Vikernes. Yarı-ork, yarı-insan! Orospu çocuğunun tekiyim lan ben!” Gökyüzü karardı ve yere Ibanez marka gitar düştü. Çakma müzik hayranlığımdan dolayı modelini anlayamadım. Jordan Rudess ve Varg Vikernes karşı karşıya geldiler. Vikernes brutal vokal atarak her tarafı titretti, palmiyeler yere devrildi, yengeçler ve kaplumbağalar suya doğru kaçışmaya başladı. Vikernes Rudess’a zıplayarak atıldı fakat Rudess sağ koluyla adamın boğazına yapışıp yere indirdi. “Rüyaların... Gerçek... Olduğu bir tiyatrodayız!” dedi. Rudess’in sol kolu küçük bir keytara dönüştü ve sağ eliyle hızlı parmak kombinasyonlarıyla çalmaya başladı. Vikernes ayağa kalkarak Rudess’i itti ve Ibanez gitarıyla boğazını sıkmaya başladı. Varg Vikernes’in gözlerinden dehşet ve kilise yakma okunuyordu. Fakat Rudess Keytar’ı ile Smoke on the Water’ın girişini çalabiliyordu. Bu Varg Vikernes’i sersemletmeye yetti. Vikernes Ibanez gitarını yaktı ve yanan gitarıyla Rudess’in karnına yapıştırdı. Gökyüzü yeniden aydınlık bir hal aldı. Rudess son anda gitarı tuttu ve yanan gitarı Varg Vikernes’in iki eli arasına sertçe soktu. Vikernes “Hayır!” dedi. Brutal vokal ile “NOOOOOOOOOOOOO!” diye bağırdı ve şiddetli bir patlama yaşandı. Burzum’un Ibanez gitarı yok oldu, cesedi ise denize doğru fırlayarak uçtu. Suların altına karıştı. 


Rudess yerde yatıyordu. Nabzını yokladım. Çok yavaş atıyordu, ölmek üzereydi sanırım. “Rudess!” diye bağırdım. “Sizin gruptan bir tek Wither’ı dinlemiştim ama şimdi ölüyorsun. Yapma!” dedim. Rudess öksürdü ve sol burun deliğinden kan geldi. “Karıları düşünüyorum. Güzel karıları düşünüyorum Berke. Metalurji Derneği’ne katılırken bu fedakarlığı yaptım. Anladın değil mi? Belki pek renkli geçmedi hayatım...” Öksürmeye devam etti ve sağ burnundan da kan gelmeye başladı. “Dürüst bir müzisyen ol Berke. Sevmek sınırsız bir güç değildir. Müziği sev. Karşı cinse duyduğun ilgi geçici, sen de geçicisin. Müzik hep kalır. Müziği sev Berke. Bir albümün tamamını dinle ve tadını çıkarmayı öğren. Vikernes sadece nefret ile doluydu. Müziği sevmedi o. Sertliği sevdi, fakat insanlar hep sert kalmaz. Görüyorsun değil mi Berke? Senin ben amına koyayım.” Rudess öldü. Başında bir süre ağladım. Sahilde boş boş dolanıp sigara içerken kendini tıraş etmiş kızıl saçlı İsveçli dedeyi gördüm. Gülümseyerek yanıma geldi. “Honolulu’da yedi gün geçirmen lazım sikik! Hadi gel.” diyerek omzuma sertçe yapıştırdı. Sırtında bir gitar vardı. Usta işi bir Fıtratocaster. “İleride bir stüdyo olması lazım. Orada müzik falan kaydederiz çıkışta İskender falan yeriz yeğen.”

Sahilde yürümeye başladık. İlk kez gerçek dostluğu hissediyordum.

SON



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder